13 Ocak 2009 Salı

istanbulu cümle içinde kullandım -IV

Sevgili Müge'den ayrıldıktan sonra uzun zamandır görüşmediğim bir başka arkadaşımla buluştum. Yemek için sözleşmiştik, balık benim favorim olduğundan Kıyı restorana gitmeye karar verdik. Kıyı restorandaki sıcak karşılama, mezelerin, yemeklerin lezzeti ne yazık ki servis kalitesine pek yansımamıştı ancak zaten konumuz da değil. Konumuz bir önce postta "tease" ettiğim gibi magazin. Evet efenim oturduk aperitiflerimizi sipariş ettik ve sohbete daldık. Bir süre sonra arkadaşımın uyandırmasıyla arka masamızdaki 5 kişilik grupta tanıdık bir yüzü farkettim. Hülya Avşar da orada yemekteydi. Masaya sürekli birileri uğrayıp minik paketlerle belli ki yeni yılını kutluyorlardı. O da paketleri açmadan (bence kaba bir davranış) yanındaki asistanı veya menejerine veriyordu. Bir süre sonra ki ben servise baya bir takmıştım o sırada, yan masamıza şapkalı (beyzbol) bir kadın (kapalı mekanlarda şapka çıkarılır ama neyse) gelip oturdu. Yine arkadaşımın uyarısıyla fark ettim ki Gülben Ergen gelmişti. O gelmeden önce masada Mustafa Erdoğan ve bir başkası daha oturuyorlarmış zaten halihazırda. Gülben Ergen içeri girip Hülya Avşar'ın masasından bir kişiye selam verdi. Ki bu da menejer olanmış. (ne zor işmiş bu dedikodu yazarlığı canım! hiç detay atlamacaksın) Efendiiiim ben bu sırada yemeklerin lezzetinde kendimi kaybedip, ardından geciken şarap servisine sinir olup, bir mutlu bir mutsuz çeşitli duygular içinde gidip gelirken bir süre sonra kimler katıldı dersiniz gecemize? Evet Kaya Çilingiroğlu ve kızı Zehra. Onlar yanımızdan geçerken yan masaya Gülben Ergen, Mustafa Erdoğan ve kimliğini teshis edemediğimiz 3. kişiye selamlarını eksik etmediler. Ve geçip Hülya Avşar'ın masasındaki yerlerini aldılar. Televizyon izleme özürlü olduğumdan Hülya ile Gülben'in son maceralarını bilemiyorum. Bu nedenle o gece neden aynı sırada oturdukları halde birbirlerinin suratına dahi bakmadılar, (kafalarını yana çevirseler gözgöze gelecekler o kadar yani) çevrelerindeki herkes birbiriyle selamlaşırken onlar nasıl tepkisiz kaldılar yorumlayamıyorum. Bu bölümleri bilenler zaten tamamlayacaklardır zihinlerinde, diğer benim gibi magazin cahilleriyse hayalgüçlerini kullansınlar efendim:)) Gecenin devamında biz de bir süre sonra yemeğimizi bitirip Kıyı restorandan ayrıldık. Onları kendi dünyalarında kendi küslükleri ve geceleriyle başbaşa bırakarak. 3 günlük istanbul seyehatimdeki magazin maceralarım bununla sınırlı sanıyorsanız sevgili okuyucularım yanılıyorsunuz. Bunun bir de son günü var. Bende de o güne de ufak anılar sığdırma potansiyeli ;)) bu gecelik bu kadar.

--sürecek--
House Cafe'de kimler vardı? Senaryo muydu o üzerinde çalıştıkları? ahahahahaa az sonra :))

Ayri bir yazı yazmak yerine buradan devam etmek istedim.
Istanbuldaki son günümde, ki Eskisehire dönebilmek için ancak otobuste yer bulabilmiştim ve sabahtan akşam 5'e kadar vakit bırakmıştı bu durum bana. Araya bir iki özlem giderme daha ekleyebilirdim ancak o gün pazardı. Benim de çok hareket kabiliyetim yoktu bu yağmurlu soğuk pazar gününde Istanbulda. Buluşmalar yerine telefonlaşmalarla özlem giderildi, bir dahaki Istanbul seferine sözler verildi. Günün kahvaltı sonrasını Gümüşsuyu Ulusoy'a yakın yerlerde dolaşarak geçirmeye karar verdim. Indirimdeki bir mağazayı (Benetton, Mango, Levis'ta güzel indirimler vardı), tabi ki kitapçıları (robinson hala favorim, mağazalar neyse de kitapçılarda kendime hakim olamıyorum, yine aldım tabi bişeyler, ve bir sürü nefis tasarım kitabını da not ettim almak üzere), birkaç teknomarketi ziyaret ettikten sonra istiklal caddesindeki House Cafe'de aldım soluğu.

Zencefilli bir çay eşliğinde pazar gazetelerini karıştırırken bir süre sonra yan masamdakileri fark ettim. Evet yine tanıdık bir yüz oturmaktaydı. Kerem Alışık, birinin senarist olduğunu sandığım iki hatunla yeni bir dizi senaryosu üzerinde konuşuyordu. Birinin senarist olduğundan şüphelendim zira önünde bir laptop sürekli notlar alıp, ekrandan birşeyler okuyordu. Magazin ağırlıklı istanbul seyehatim House Cafe'den ayrılıp kalabalık, soğuk ve yağmurlu istiklal caddesi kalabalığına karıştığımda son buldu. 3 günlük ziyarete de bu kadarı yeterliydi zaten. Çekimler iyi geçmişti, istanbul bütün bu soğuk ve yağmura rağmen iyi gelmişti. Artık eve, okula ve işlerin başına dönme vakti gelmişti. Bir dahaki istanbul serüvenine kadar...

Hiç yorum yok: