11 Kasım 2008 Salı

Issız Adam, Issız Ada :)















Ne desem bilemiyorum. Bu nasil bir baslangictir demeyin ben de anlamadim.
Issız Adam Çağan Irmak'ın ilk izledigim filmiydi. Onun sinemasini duydum izleyenlerden ve anlatilanlar yuzunden hep ters psikoloji islediginden (ayni nedenle Babam ve Oğlum'u da izlememiştim) onyargilarim iyi yondeydi diyebilirim. Senaryo iyi, goruntu yonetimi iyi, Alper rolunu oynayan; Cemal Hünal iyi, anne rolundeki Yıldız Kültür nefis tek kelimeyle, garson şenol yine gayet iyi, kesmeler (manav sahnesinden emin olmamakla birlikte) güzel, anlatim dili etkileyici, mekan tasarimlari cok iyi. Bir miktar Ferzan Özpetek kokusu da aldik ne yalan soyleyeyim. Ve de hasretle andim ben kendisini. On plandaki muzik, muzikli kesmeler, muzikle anlatim, hep Ferzan'i hatirlatti. Ancak basariliydi. Muzik secimleri de oyle.

Ama ya Ada? Ada'ya soyleyecek soz bulamiyorum dogrusu. (vikicimin deyimiyle ıssız ada :) Rolu fiziksel olarak, oyuncunun yaninda gormek mumkundu. Oyuncu, o guzel, masum suratinin role yakismasinin yani sira; rol yaptigini, yapmaya calistigini, role sahip olamadigini bariz bir sekilde gosteriyordu ne yazik ki. Iki oyunculu yakin plan cekimlerde daha da ortaya cikiyor oyuncunun huneri. Izleyici daha cok ihtiyac duyuyor iyi oyunculuga. Filmin ilk yarisi yogun olarak bu cekimlerle bezeliydi. Ve ilk kez bir filmde of cektim henuz ilk yarida. Kendime sasirarak. Filmin içine girmek bi türlü mumkun olmadi. Ben hep koltugumdaydim cok ugrasmama ragmen. Sanki yonetmen bilerek yabancilastirmisti beni ama oyle bir film degildi. Bir türlü oturamadı Ada. Hep biraz dışında kaldı, mimikleriyle, musamerelerde siir okur gibi seslendirmesiyle...

Bir sey daha var aklima takilan, filmin adı. Issız adam, sanki bir tek adam boyleymis gibi. Sanki bu adam cok ozel bir adammis gibi. Degil oysa. Cok siradan hatta bu karakter. Ustelik bu karakter gunumuzle de sınırlı degil, arayislar icinde, iliskiler icinde kimisi hayatinin belli bir doneminde boyle kaybolmus karakterler cok tanidik. insanlari kendi yarattigimiz hayal dunyasindan degil de olduklari gibi gormeyi basarirsak, ve hatta kendimize tarafsizca bakmayi, nice bencilliklerin, sacma sapan inis cikislarin, aldatmalarin (her nevii) bu sinema filminde bize gosterilen herseyin cok da uzak, cok da bir filme ait olmadigini farkedebiliriz. Bu da kotu birsey degil bence. Cok insanca. Bir film konusu olarak da guzel bir konu boyle bir basrol karakteri olmasi. Ancak bu adamlari "ıssız" diye nitelendirebilir miyiz? bundan cok emin değilim doğrusu. Ada'nin terk edildikten sonra, Alper'in memleketine gitmesi, onun cocukluguna inmesi, Alper'in annesinin içli ağlayışı sanki birseyler anlatacak da bu oykuyu/karakteri ozel kilacak diye de bosuna bekledik. Oradan da birsey cikmadi. Oylesine bir seyehat notu olarak kaldi.

Dedigim gibi muzikler harikaydi. Yillar oncesinin plaklari, sarkilari, havasi tekrar geri dondu. Mırıldanarak çıktık şarkıyı, melodiler hala kulaklarımızda...

Guzel bir ask hikayesiydi senaryosuyla sonuç olarak. Kim bilir suanda kac evde, kac kose basinda yasananlardan, yada yarin sabah baslayacaklardan biri. Belki de hepsi birden. Sonunda ayrilik olmasaydi bu da bir aşk hikayesi olmazdı. di mi?

1 yorum:

phoenixia dedi ki...

sonu bir de mutlu bitseydi, tamamen hayal kırıklığı yaşardım sanırım..
ben başka birşeyler bekliyordum sanırım,ondan film sonrası mutsuzluğum..tamam bildik bir konu, bilindik karakter ama farklı olacaktı.. olmalıydı..
:)